Şia; Hz. Âişe (r.anha) inanmıyor da. Münafıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşlarına inanıyor. Anlaşılır değil. (Not: iftiraya inananlara söylüyoruz. İftiraya inanmayan Şia’ya değil biz İslam kardeşiyiz.)
ALLAH(c.c)’a toptan inanıyorsan oku. ALLAH(c.c) ezeli ve ebedi bilendir. Yaşanmış ve yaşanacak olanları bilendir. Levh-i Mahfûz’da (yazılı amel kitabı)da yazılmış kayıt altınadır.
Bakara/253 - O işaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar. Haydi, şimdi cevap ver. Hz. Âişe (r.anha) iftira olayını ALLAH(c.c) biliyordu neden yaşattı. Neden ayet-i kerime ile niye akladı. Düşünenler için hikmet vardır. Hep imtihan, inananlar ve inanmayanları ölçmek için. Bak işte inanalar var inanmayanlar var. İnananların nereye inanmayanların nereye gideceklerini de Kur-anı Kerim de haber veriyor. Ehli-sünnet bırak inanmamayı. İftirayı aklımızdan bile geçirmeyiz. ALLAH(c.c) temizdir diyor. Yoksa (Hz. Lût'un karısı, Lût'a (as) inanmamıştı. O çirkin fiilde kavmine yardım etmiş, fakat küfrünü izhar da etmemişti. Dolayısıyla münafıktı; münafığın akıbeti, Kur'ân-ı Kerim'in beyânına göre, kâfirinkinden daha beterdir.
Lût (as), peygamber olarak gönderildiği kavmin yabancısı idi. O kavmin içinde doğup büyümüş biri değildi. Sizi savacak güçlü bir dayanağım olsaydı' ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Dıştaki düşmanlarına karşı maddî yönden mukabele edemeyen bir peygamber, hanesi içinden de ihanete uğrarsa, işte o zaman, Kurân'ın dediği gibi, kol-kanat kırılır ve göğüs de daralır. Hele bu ihanet insana, her gün kendisiyle aynı yastığa baş koyan karısından gelirse...) bu ayette olduğu gibi ALLAH(c.c) Hz. Âişe (r.anha)’yı ayet-i kerime ile temize çıkartmaz Hz. Âişe’yi geride bırak buyururdu Peygamber(s.a.v) Efendimize. Öyle buyurmaz mıydı? Biz ALLAH(c.c)’a inanmayalım da size mi inanalım. Kime inanırsın başkalarının söylediğine mi? ALLAH(c.c)’a mı? Biz Ehli-sünnet Allah’a inanıyoruz başkalarının söylediklerine inanmıyoruz. Nur suresini oku. http://fikih.ihya.org/islam-fikhi/iftira.html
Neden bu olay yaşantı. Hikmet var dedik. Müslümanların amel edeceği. 1)Nur suresi indi.2)böyle bir olay yaşanırsa nasıl davranacağımız emrediliyor kargaşalık olmasın diye örnek bir amel.3) ümmetin en değerlileri ile yaptırılıyor ki daha inandırıcı olsun. İftira son derece kötü ve tahrip edici bir hadisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. İnsanlar birbirine güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etki yapar. İftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibidir.
İftira, toplumda adaletin tam olarak etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkı hastalıktır. Çünkü adaletsizlik ve takipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır.
İslâm’da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla durulan bir konu olmaktadır. Çok sayıda ayet-i kerime, iftira'nın özelliğinden ve onun Allah'ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan bahsetmektedir.
İftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır. Bunu, Hz. Âişe ile ilgili olarak "Irk"* olayında görmekteyiz Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle, Mustalıkoğulları Gazâsına da Hz. Âîşe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (r.anhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü fark etmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu sırada ordu yola çıkmış, Hz. Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Âîşe, orada beklemiş, ordunun arka gözcüsü Safvân b. Muattal O'nu devesine bindirerek yolda orduya yetiştirmişti.
Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular. Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medine’de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.
Daha sonra Hz. Âîşe Nûr suresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:
"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır. İftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır."
"İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"
"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir"
"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu."
"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "
"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize yakışmaz. Hâşâ! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?" (en-Nûr, 24/1116).
Hz. Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı" buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: "Kızım, kalk da Resulullah (s.a.s)'a teşekkür et" deyince, Hz. Âîşe; "Hayır kalkmam ve yalnız Allah'a hamd ederim" diye cevap verdi (bk. Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, I'tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97).
İftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s) "Iftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.
İffetli bir kadına zina isnadında bulunup da bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazıf cezasına çarptırılır. Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine güvenilmez (bk. en-Nûr, 24/4; "kazf" mad.). Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (bk.en-Nûr, 24/6-9; "Liân" mad.).
En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nail olabilir (en-Nûr, 24/4-5).
Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır. Namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun da o nispette artması tabiidir. Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/38).
Hz. Meryem’e bile iftira atan ırkın söyledikleri hiçbir şeye inanmayın. Hz. Âişe (r.anha) iftira atan da aynı olan ırka inanacağımda; ALLAH(c.c)’a, Peygamber Efendi’mize(s.a.v) ve sahabelerimize inanmayacağım; bu delilik. Başka ne denir?
Hem bu iftirayı atan kim. Münafıkların reisi Abdullah b. Ubey ve arkadaşları. Nasıl bir kişi ve kişilikte ki ona amma da inanan Şia var hayret. Sözüne inanılacak bir zat öyle mi? Onun dediği nasıl kabul edilir. İslam düşmanının en büyüğünün sözüne nasıl inanılır?
BAKARA/98 - Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.
BAKARA/285 - Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır." dediler.
Tevbe/104.Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu; tövbeyi çok kabul edenin, çok merhametli olanın Allah olduğunu bilmediler mi?
Tevbe/66.Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz.
ALLAH(c.c) rızası için her sorunuzun cevabı Kur-anı Kerim de var. Hiç değilse mealini oku ondan sonra imanını yükseltseniz çok mu? Zor. En doğrusunu ALLAH(c.c) bilir. 30.10.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder