“Bismillâhirrahmânirrahîm
İmâm-ı Gazâlî (k.s)’nin vaazlar
kitabından iktibas edilmiştir.
İbadet erbabının gururu;
Bunlar birkaç guruptur.
1-bunlardan bir gurup-abdestte vesveseye kapılıp abdest âzâlarını
fazla yıkayan kimseler gibi –sınırı tecâvüz edenler ve israfa kaçanlardır.
Bunlar,şeriatın temizliğe hükmettiği şeylere rızâ
göstermezler.suyun pis olmasındaki çok uzak ihtimalleri yakın sayarlar.
Onlar bu titizliği suda değil de yenilen maddelerde gösterselerdi
davranışları sahâbelerin yaşayışlarına daha çok benzerdi.
Hz.Ömer-necâset ihtimâline rağmen – Hıristiyan bir kadının
kırbasındaki sudan abdest almıştı.bununla beraber O,(Haram lokma korkusuyla)bâzı
helâl olan şeyleri terk ederdi.
2-bir fırka da namazın niyyetinde vesveseye
kapılır.şeytan,zanlarına göre niyyetlerinin sahih olduğuna inanıncaya kadar
bunlara vesvese verir.
Bâzan tekbir almada vesveseye kapılırlar.aşırı
titizliklerinden ötürü bâzan tekbir sigasını bile değişirler.
Namazın evvelinde bu kadar itinalı davranırlar da,sonra
namazın tamamında gaflete dalarlar,gönüllerini namaza vermezler.
Namaza başlarken göterdikleri dikkatin yeteceğine aldanarak
Rableri nezhinde hayır üzere bulunduklarını zannederler.
3- bir gurup da Fâtiha ve namazda okunan diğer sure ve duâların
harflerini mahreçlerinden çıkarma hususunda vesveseye kapılan fırkadır.
Bunlar
namazın tamamında gayretlerini şeddeleri çıkarmağa (dâd ile (zı)’nın farkını
belirtmeğe verirler.
Kur’ân’ın manâlarını anlamak, ondan ibret almak, zihni Kur’ân
asrârına sarf etmek onlarca mühim değildir.
Bu,
aldanış nevi’lerin en çirkinidir. Çünkü halk Kur’ân tilâvetinde harfleri
mahreçlerinden özenerek çıkarmakla yükümlü değildir. Konuşma esnasında harfleri
nasıl çıkartıyorsa Kur’ân okunurken de o şekilde çıkartırlar.
Bunlar
şu kimseye benzerler: birisine, Pâdişâha dikkatle teslim etmesi için bir mektup
verilir. Adam mektup da ne denilmek istendiğini bilmeden, pâdişâh huzurunun
gerektirdiği hürmete riayet etmeden mektubu okumağa başlasa; mektubu okurken
harfleri çatlatarak çıkartır ve tekrar tekrar okursa böylesinin terbiye
edilmesi gerekir ve böylesinin aklının yok olduğuna hükmedilir.
4- Kur’ân okumakla mağrur olan fırka:
Bunlar Kur’ân’ı çok çabuk okurlar. Bâzen iki saatte onu
hatmederler. Ne yazık ki dilleri Kur’ân okurken gönülleri guruntu vâdilerinde
dolaşır.
Men’ettiklerinden
sakınmak ögütlerinden ibret almak,buyrukları ve yasakları üzerinde durmak,ibret
alınması gereken yerlerinde hayret duymak için Kur’ân üzerinde düşünmezler.
Onlar,aldanmışlardır.zannederler
ki Kur’ân gır gır okunmak için indirilmiştir.
Bunlar köleye benzerler:efendisi kölesine mektup
yazar.köleye mektub da bâzı direktifler verir.
Köle
mektubu anlamak,gereğiyle hareket etmek için gayret etmez de mektubu
ezberlemekle yetinir.fakat beri taraf efendisinin buyruklarının aksine
davranır.diğer yandan,ezberlediği mektubu her gün nağme ile yüz defa okur.
Bu köle
elbette cezâyı hak etmiştir. Efendisinin amacının bu olduğunu zanneden
aldanmıştır.
Evet,Kur’an
tilâveti unutmamak,ezberlemek için tekrar edilir.ezberlemenin mânası için,mânası
da mucibiyle amel etmek,mânalarından faydalanmak içindir.
Bâzen
adamın güzel sesi olur.Kur’ân’ı okur ve okurken lezzet alır da duyduğu lezzete
andanır.bu lezzetin ALLAH’A münâcâtın,onun kelâmını işitmenin lezzeti olduğunu
sanır. Halbuki o,sesinin sebebiyet verdiği hazdır.Binâen’aleyh,kalbini
araştırsın,Rabb’inden korksun.
5- Başka fırka da oruçla aldanmıştır.
Bâzıları bütün zamanları veya mübârek günleri oruçla
geçirirler. Fakat dillerini gıybetten, gönüllerini riyâdan, midelerini iftar
anında haramdan, lisanlarını gün boyu fuzuli lâkırdılardan korumazlar. Buna
rağmen nefisleri hesâbına hayır umarlar.
Farzları ihmâl eder, nâfilelerin peşinde koşarlar; onun da
hakkını vermezler. Bu da gururun son kertesidir.
6- bir gurup da hac yapmakla aldanmıştır.
Bunlar, zulmettikleri kimselerden helâllik almadan,
borçlarını ödemeden, ebeveynlerinin rızâlarını istemeden ve yanlarına helâl
azık bulundurmadan hac yolculuğuna çıkarlar. Üstelik bazen farz olan haccı ifa
ettikten sonra bu şekilde hareket ederler.
Yollarda
namazlarını ve farzlarını heder ederler. Kötü sözden ve çekişmekten kaçınmazlar.
Sonra da kötü bir ahlâk ve mülevves bir gönülle ALLAH’IN evinde. Daha önceden
pisliklerden temizlenmezler. Bununla beraber hayır üzere bulunduklarını
zannederler. İşte bunlar aldanmıştır.
7- bir başka fırka da
Mekke ve Medine’ye mücavir oldular;bununla aldantılar.
Kalblerini
kontrol etmediler,dışlarını ve içlerini temizlemediler.gönülleri kendi
memleketlerine bağlı ,”falanca Mekke’de kalıyor”diyenlerin sözlerine
iştiyaklıdır.
Bunlardan
bâzılarının; Mekke’de şu kadar sene müçâvir kaldım”dediklerini görürsün.
Sonra, Mekke
ve Medine’de yaşarlar, gözlerini
malların kirleri olan zekâtlara dikerler,gösteriş yaparlar.
Bunların
hepsi helâk edicidir. Hâlbuki mücâvereti terk etse idi bu belâlardan uzak
kalacaktı.
Fakat
övülme isteği, hakkında: “o, mücâvirlerdendir” denilmesi arzusu kendisini mücâverete
zorlamıştır.
8- bu fırkalardan bir diğeri ise dünyâ mallarından vazgeçen,
önemsiz giyecek ve yiyeceklerle yetinen, mescitleri ve medreseleri mesken
edinen fırkadır.
Bunlar
böyle davranmakla zâhidler rütbesine eriştiklerini sandılar. Hâlbuki ilim ve
va’z ile (veya sırf dünyâdan el etek çekmekle)baş olma ve mansıb peşindedirler.
Bu
sınıf iki işten en kolayını terk etti, iki tehlikenin en büyüğünü kucakladı.
Bu
gurup da aldanmıştır. Zira o,kendini dünyâdan el-etek çekmişlerden sandı.
Hâlbuki dünyânın mânasını, ne demek olduğunu kavramamış ve dünyâ lezzetlerinin
sonunun riyâset olduğunu, riyâsete rağbet edenin münâfık, hasedçi, ululuk
taslayan, riyâkâr ve bütün pis huylara muttasıf olması gerektiğini
bilememiştir.
Bâzen
yalnızlığı ve kuşe-i uzlete çekilmeği tercih ederken yine aldanır. Çünkü
insanlara dil uzatır, onlara küçümseyici gözle bakar; kendi amelini beğenir,
gönül çirkeflerine tümüyle bulanır.
Kendisine
mal verildiğinde;”bu adam zühdünden vazgeçti! derler”endişesiyle verilenleri
almaz.
O,insanların
övgüsü peşindedir. Övgü dünyânın en leziz kapılarından biridir.
Kendisini
dünyâdan vazgeçmiş sanır. Hâlbuki zenginlere hürmet etmekten, onları fakirlere
tercih etmekten de geri kalmaz.
Kendisini övenlere sempati duyar, başkalarının övülmesine
kızar.
Bunların hepsi şeytanın hile ve aldatmalarıdır. Ondan
ALLAH’A sığınırız.
Bedeni ibâbetlerde kendisini yoran, zorlayan öylesi vardır
ki; kalbini muhafaza etmek, araştırmak, onu riyâdan, kibirden, ücübden
temizlemek aklından bile geçmez.
Zâhiri amellerle yarlığanmış olacağını,
gönülle(kalple)ilgili hususlarda siğaya çekilmeyeceğini vehmeder. Zâhiri
ibâdetlerin iyilikler kefesinde ağır basacağını zanneder.
Heyhât! takvâ sâhiblerinin amellerinden bir zerre,
akıllıların ahlâkından bir ahlâk; âzâlarla yapılan dağlar gibi amellerden çok
daha üstündür.
Evet, bu tip insanlar hiçbir zaman kendilerini kötü
ahlâktan, insanlara karşı sert muameleden, bâtınlarını da gösteriş ve şak şak
sevgisinden soyamazlar.
Bunlardan
birine;”sen yerin direklerinden, ALLAH’IN dostlarından, onun
sevgililerindensin!” denildiği vakit mağrurun hoşuna gider, yağcıyı tasdik
eder, insanların kendisini tezkiye etmesini ALLAH nezhinde makbul bir kul
olduğunun delili zanneder.
İnsanlar onun iç pisliklerini bilmedikleri için kendisini
tezkiye ettiklerini itiraf edemez.
9- diğer bir gurup da nâfile ibâdetlere karşı aşırı istekli
olanlardır.
Bu gurup nâfilelere verdikleri önemi farzlara vermezler.
Kuşluk namazı, gece ibâdeti ve benzeri nâfilelerle coşarlarken, aynı coşkuyu
farz namazlara karşı göstererek farzları vaktin evvelinde kılmaya koşmazlar.
ALLAH’IN Resûlü’nün bildirdiği şu ilâhî hadîsi unuturlar.”bana yaklaşanlar,
kendilerine borç kıldığım farzları edâ etmekle yaklaştıkları gibi hiçbir şeyle
yaklaşamamışlardır.”
Tat o azâbı!
“Çünkü sen iddiânca çok ulu,çok şerefli idin!” derler.
O
günahkârlar ebediyen kalacakları ateşin devamlı tutuştuğu yerde iskân
edilirler. İçkileri kaynar su, karargâhları cehennemdir.
Ayakları
perçemlerine bağlanır, ma’sıyyeyleri zulmetinden yüzleri simsiyah olur.
Cehennem
etrafında köşelerde bağırır dururlar: Ey! Mâlik, derilerimiz pişti! Ey! Mâlik,
bizi buradan çıkar; bir daha günâha dönmeyeceğiz!” diye yalvarırlar. Zebânî
cevap verir:”şimdi kurtuluş zamanı değildir. Bu zillet yurdunda size çıkış
yoktur. Orada geberiniz, konuşmayınız. Siz oradan çıkarılsanız yasak edilenlere
yine dönersiniz.”
Bu cevap karşısında cehennem ehli umutlarını keserler,
ALLAH’A tâat hususundaki kusurlarından dolayı teessüf ederler. Ama onları
pişmanlık kurtarmaz, üzüntüleri kendilerine fayda sağlamaz.
“Yetiş ey Helâk!” diye çağırırlar. Kazanlardaki suların
kaynaması gibi ateş beyinlerinde kaynar. Demirden kamçılarla alınlarına
vuruldukça ağızlarından kan, irin akar.
Bu
durum karşısında ölümü temenni ederler; ama ölmezler. Onlara bir bakabilsen
nasıl olur! Kaynar su ile yüzleri siyahlamış, gözleri kör olmuş, dilleri
tutulmuş kemikleri kırılmış, derileri parçalanmıştır.
Ateşin lâvları organlarının içlerine sirâyet eder.
Cehennemin yılanları ve akrepleri de âzâlarının dış kesimlerine sarılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder