ANADOLU'DA ilk cami ve Habib-i Neccar Hazretleri
Hatay'a gidenlere
mutlaka Kurtuluş Caddesi ile Kemalpaşa Caddesi kavşağındaki Habib-i
Neccar Camii'ni ziyaret etmeleri tavsiye ediliyor. Çünkü bu caminin hem
Hıristiyanlar hem de Müslümanlar için önemli bir anlamı var.
Cami, özellikle şehri ziyarete gelen Hıristiyanların uğrak mekânlarından
biri olmuş. Hıristiyanlar için önemli, çünkü bir Müslüman
ibadethanesinin avlusunda Hz. İsa'nın havarileri Yahya, Yunus ve
Şem'un-ı Sefa'ya (bu isimler yabancı kaynaklarda sırasıyla Yuhanna,
Pavlos ve Petrus olarak geçiyor) ait olduğu rivayet edilen kabirler var.
Müslümanlar için önemi ise bu mekanın Anadolu'da yapılan ilk cami
olması ve Habib-i Neccar'ın hikayesinin Yasin sûresinde anlatılması.
Hatta tarihî kaynaklarda İslamiyet'in Anadolu topraklarına buradan
yayıldığı anlatılıyor. İsa Peygamber döneminde yaşamış bir Allah
dostunun adını taşıması da Habib-i Neccar Camii'ne farklı bir özellik
kazandırıyor.
Kaynaklarda belirtildiğine göre Habib-i Neccar, marangozlukla uğraşan
kendi halinde sıradan bir Antakyalı (Neccar Arapçada marangoz demek).
Hazreti İsa'ının elçileri Yahya ve Yunus şehre gelmeden önce kazancının
yarısını fakir fukaraya veren, diğer yarısını çocuk çocuğuna harcayan,
Allah'ın has kullarından biri.
Yasin sûresinin 20. ayetinde "... o sırada şehrin öbür ucundan bir adama koşarak geldi..."
diye bahsedilen kişinin Habib-i Neccar olduğu ve Yasin'in 13-32 ayetleri
arasında anlatılan sonu kanla biten olayın Habib, Yahya, Yunus ve
Şem'un-ı Sefa arasında geçtiğine inanılıyor. 'İnanılıyor' diyoruz, çünkü
Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı meşhur tefsiri ve
Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yayımlanan Kur'an Yolu adlı tefsir, bu
konuda ihtiyatlı bir dil kullanarak birbirinden farklı yorumlarda
bulunuyor. Habibi-i Neccar'ın ve camiinin Antakya'da anlatılan hikâyesi
ise şöyle:
Habib-i Neccar ve İsa Peygamber'in elçileri
Habib-i Neccar Camii, ismini, caminin avlusunda kabri bulunan bir zattan
alıyor. İsa Peygamber döneminde gönderilen elçilere iman eden ve
inancından dolayı şehit edilen Habib-i Neccar, cüzam hastası bir oğlu
olduğu için şehrin doğusundaki dağda bir mağarada ikamet etmektedir.
Hazreti İsa'nın gönderdiği elçiler, Yahya ile Yunus şehre dağ tarafından
girer ve ilk olarak Habib-i Neccar ile karşılaşırlar. Habib-i Neccar,
yabancılara kim olduklarını sorar. "İsa Peygamber'in havarileriyiz"
cevabını alınca onlardan bir delil ister. Onlar da "Biz hastalara şifa
veririz." derler. Marangoz Habib, havarileri oğlunun yanına götürür.
Elçiler, Allah'a dua eder, sırtını sıvazlarlar ve çocuk, Allah'ın izni,
elçilerin eliyle şifa bulup ayağa kalkar. Bu olay karşısında Habib-i
Neccar, havarilere tereddütsüz iman eder.
Tek bir Yaratan olduğunu anlatmak için şehre inen elçilerin sözüne kimse
itibar etmez. Ancak çeşitli hastalıklara şifa verdikleri şehirde de
duyulur ve halk etraflarında toplanmaya başlar. Bunu duyan şehrin kralı
elçileri sorgusuz sualsiz zindana attırır.
Hz. İsa, havarilerinden uzun süre haber gelmeyince üçüncü elçi Şem'un-ı
Sefa'yı Antakya'ya gönderir. Şem'un-ı Sefa, ilk iki elçi gibi kimliğini
açığa vermez, saraya kadar girmeyi başarır. Kralın güvenini kazanınca
önceki elçilerden bahseder. "Kralım bu yabancılar çeşitli hastalıklara
şifa verdiklerini iddia ediyorlar. Bunları bir imtihan edelim." der.
Kral da onu kırmaz, zindandaki elçileri huzuruna getirtir. Şem'un-ı
Sefa, arkadaşlarına sorar: 'Siz kimsiniz, nereden gelip nereye
gidiyorsunuz?' Onlar da İsa Peygamber'in elçisi olduklarını söylerler.
'Madem sizi bir peygamber gönderdi, elinizde bir delil olması lazım.'
der. Onlar da amaların gözlerini açabildiklerini, ölüleri
dirilttiklerini söylerler. Yeni ölmüş bir ceset önlerine getirilir.
Yahya ve Yunus açıktan, Şem'un-ı Sefa içinden dua eder ve ölü
dirilir. "Ey Antakya halkı eğer siz de öldükten sonra benim gördüklerimi
görmek istemiyorsanız, çok zor durumdayken beni kurtaran bu üç kişiye
tabi olun." diye halkı uyaran kişi, eliyle üç elçiyi işaret edince
Şem'un-ı Sefa'nın da kimliği açığa çıkar.
Kral hayretle sorar: "Şem'un sen de mi bunlardansın?" Çok zeki olan
üçüncü elçi, soruya soruyla cevap verir: "Kralım bu yabancılar çok
olağanüstü bir hal gösterdiler, sen de taptığın putlarına söyle, daha
üstün hünerler göstersinler. Yoksa bunlar seni halkın önünde mağlup
ediyorlar." Kral köşeye sıkışınca itiraf eder: "Şem'un senden gizlim
saklım yok. Bizim taptığımız putların böyle güçleri yok. Yemez, içmez,
konuşmazlar." Bunun üzerine Şem'un kralı ikna eder ve kralın iman ettiği
rivayet edilir.
Ancak inancını halka açıklamaz. Halk da iman etmemekte direnir. Büyü
yapıldığını söyleyip elçileri linç etmeye kalkarlar. Bu sırada Habib-i
Neccar koşarak şehre gelir ve
"Ey kavmim, bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere tabi olun, onlar doğru yoldadırlar" der.
(Yasin Sûresi'nin 20-22 ayetlerinde geçen bu sözleri Habip Neccar'ın söylediğine inanılıyor.)
Ama halk hem havarileri hem de Habib-i Neccar'ı taşlayarak şehit eder...
Habib-i Neccar'a öldükten sonra cennetteki makamı gösterilir. Bunun
üzerine "Keşke Rabb'imin beni bağışladığını ve güzel biçimde
ağırlananlardan eylediğini kavmim bilseydi." der. (Yasin 26-27) Bu
olaydan sonra Antakya halkı helak olur. Yasin'in 28-30. ayetlerindeki
'Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz
de. Cezaları korkunç bir sesten ibaretti; sönüp gidiverdiler..."
ifadesinin bu felaketi anlattığı rivayet ediliyor.
Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Antakya'da yeni bir yerleşim yeri
kurulur ve Hz. Ömer'in hilafeti döneminde 636 yılında İslam ordusu şehri
fetheder. Mezarların yeri tespit edilir, onların ve fethin anısına cami
ve türbeler yapılır.
Habib-i Neccar Camii, Türkiye sınırları içerisinde ilk yapılan cami olarak biliniyor.
969'a kadar cami olarak kullanılan bina şehir Hıristiyanlar eline
geçince kiliseye çevrilir. Süleyman Şah döneminde 1084 yılında şehri
tekrar Müslümanlar ve bina yeniden cami olur. 1096 Haçlı Seferleri'nde
yine kilise olur, en son 1268'de Memluk sultanı kiliseyi camiye çevirir
ve o tarihten bugüne kadar cami olarak kalır. Ancak Hatay birinci derece
deprem bölgesi olduğundan 1853'teki büyük depremde öndeki yapı tamamen
yıkılmış. Şu andaki haliyle 1857 yılında inşa edilmiş. İsa Peygamber'in
havarilerinin burada olması, Hıristiyanlarca kutsal kabul edilmesi,
Anadolu'da ilk yapılan cami olması nedeniyle Habib-i Neccar Camii,
Antakya'da sembollerinden biri olarak kabul ediliyor.
(ihyaforum.com // Müderris )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder