Aklınıza ne geliyorsa soru cevabı Kur-anı Kerim’de açıkça var. Niye okumuyorsunuz. Kurtarmak için bahane arıyorsunuz?
ARAF SURESİ:172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
173. Yahut "Ancak, atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra gelen bir nesil idik; şimdi o batılı tesis edenlerin yaptıklarıyla bizi helak mı edeceksiniz?" demeyesiniz diye.
Biz dünyaya gelmek istemedik diyenlere. Bizim suçumuz ne diyenlere ALLAH(C.C)’NİN Kur-anı Kerim’inde cevap. Bu gün sitem edenlere.
Ahzab Sûresi, 72 ayette; “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi.
(Demek ki dünyaya gelmeyi insanlar istedi.) Tabi ki dün ne yediğini unutan nankör insan işine gelmeyeni hatırlar mı?) Araf suresi-172 de "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi.dedin şimdi de biz dünyaya gelmek istemedik nasıl dersin insanoğlu hee.!
Söylendiği yere de KALU BELA denir.
İNSANLAR BU DÜNYAYA NE HALDE GELİRLER?
Bütün insanlar, bu dünyaya İslâm fıtratı üzere, yani, Müslüman doğarak gelirler. Sonradan büyüyünce her biri ya kendi akıl ve iradesini iyiye kullanarak İslâm fıtratı üzere yaşamaya devam eder, Müslüman’ca bir hayat sürerler... Veya menfi çevrelerin tesirinde kalarak, bu temiz fıtratlarını değiştirir, İslâm'ın dışında bir hayat sürmeye başlarlar. Bu hususa Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde şu şekilde işaret buyurmuşlardır:
"Her doğan, İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra onu, anası - babası (yakın çevresi) Yahudi, Hıristiyan ve Mecusî yapar."
Allah dünyayı ve içindeki varlıkları yaratmadan evvel, öncelikle gelmiş ve gelecek bütün insanların ruhlarını yaratmıştır. Bunları ruhlar âlemi denilen bir âlemde bir araya getirmiştir. Daha sonra hepsini birden huzurunda toplayarak kendilerine hitaben:
Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diye sormuştur. Ruhlar da: Evet, sen bizim Rabbimizsin, diye cevap vermişlerdir. "Ancak sana ibadet eder, senden yardım dileriz" demişlerdir. İşte bu konuşmanın vuku' bulduğu zamana, Kâlû Belâ denir. Allah daha sonra insan ruhunun bu sözünde ne derece samimî ve doğru olduğunu ortaya çıkarmak için, şu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Ve her bir ruhu ayrı bir bedene yerleştirerek, onları belli zaman aralıklarıyla şu imtihan meydanına göndermiştir. Böylece insanın önüne iki yol açılmıştır: Ya akıl ve iradesini iyiye kullanarak Kâlû Belâ'daki gibi Allah'ı Rab tanımakta devam edecektir. Yahut da iradesini ve aklını kötüye kullanarak Rabbini ve Allah'ını inkâr edecek, O'na kulluktan kaçacak, şeytan'ın yoluna sapacaktır. Allah'a sonsuz şükürler olsun ki, biz Müslümanlar, Kâlû Belâ zamanında Rabbimize verdiğimiz sözde duran kimseleriz. İnşâallah son nefesimize kadar da bu sözümüzde durmaya devam edeceğiz.
Kaynak: http://fikih.ihya.org/islam-fikhi/kalu-bela.html
en doğrusunu ALLAH(c.c) bilir
173. Yahut "Ancak, atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra gelen bir nesil idik; şimdi o batılı tesis edenlerin yaptıklarıyla bizi helak mı edeceksiniz?" demeyesiniz diye.
Biz dünyaya gelmek istemedik diyenlere. Bizim suçumuz ne diyenlere ALLAH(C.C)’NİN Kur-anı Kerim’inde cevap. Bu gün sitem edenlere.
Ahzab Sûresi, 72 ayette; “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi.
(Demek ki dünyaya gelmeyi insanlar istedi.) Tabi ki dün ne yediğini unutan nankör insan işine gelmeyeni hatırlar mı?) Araf suresi-172 de "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi.dedin şimdi de biz dünyaya gelmek istemedik nasıl dersin insanoğlu hee.!
Söylendiği yere de KALU BELA denir.
İNSANLAR BU DÜNYAYA NE HALDE GELİRLER?
Bütün insanlar, bu dünyaya İslâm fıtratı üzere, yani, Müslüman doğarak gelirler. Sonradan büyüyünce her biri ya kendi akıl ve iradesini iyiye kullanarak İslâm fıtratı üzere yaşamaya devam eder, Müslüman’ca bir hayat sürerler... Veya menfi çevrelerin tesirinde kalarak, bu temiz fıtratlarını değiştirir, İslâm'ın dışında bir hayat sürmeye başlarlar. Bu hususa Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde şu şekilde işaret buyurmuşlardır:
"Her doğan, İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra onu, anası - babası (yakın çevresi) Yahudi, Hıristiyan ve Mecusî yapar."
Allah dünyayı ve içindeki varlıkları yaratmadan evvel, öncelikle gelmiş ve gelecek bütün insanların ruhlarını yaratmıştır. Bunları ruhlar âlemi denilen bir âlemde bir araya getirmiştir. Daha sonra hepsini birden huzurunda toplayarak kendilerine hitaben:
Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diye sormuştur. Ruhlar da: Evet, sen bizim Rabbimizsin, diye cevap vermişlerdir. "Ancak sana ibadet eder, senden yardım dileriz" demişlerdir. İşte bu konuşmanın vuku' bulduğu zamana, Kâlû Belâ denir. Allah daha sonra insan ruhunun bu sözünde ne derece samimî ve doğru olduğunu ortaya çıkarmak için, şu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Ve her bir ruhu ayrı bir bedene yerleştirerek, onları belli zaman aralıklarıyla şu imtihan meydanına göndermiştir. Böylece insanın önüne iki yol açılmıştır: Ya akıl ve iradesini iyiye kullanarak Kâlû Belâ'daki gibi Allah'ı Rab tanımakta devam edecektir. Yahut da iradesini ve aklını kötüye kullanarak Rabbini ve Allah'ını inkâr edecek, O'na kulluktan kaçacak, şeytan'ın yoluna sapacaktır. Allah'a sonsuz şükürler olsun ki, biz Müslümanlar, Kâlû Belâ zamanında Rabbimize verdiğimiz sözde duran kimseleriz. İnşâallah son nefesimize kadar da bu sözümüzde durmaya devam edeceğiz.
Kaynak: http://fikih.ihya.org/islam-fikhi/kalu-bela.html
en doğrusunu ALLAH(c.c) bilir